Perşembe, Mayıs 13, 2021

İlkbahar

 


İlkbahar

 

Bir çiçek yoktur ki denk olsun

Büyüleyici yüzüne senin.

Çünkü çiçeklerin içinde sen,

Dikenlerin içindeki gül gibisin.

 

Ey her derde deva olan hazine!

Bak da gör dertlileri!

Merhem senin elindeyken

Yaralı bırakıyorsun bizi.

 

Lazım bir ömür daha;

Ölümümüzden sonra.

Zira süren ömrümüz

Geçti umutlanmakla.

Sadi Şirazi

 

Bir ömür daha lazım bize öldükten sonra, çünkü şimdiki ömrümüz umutlanmakla geçti…

İnsan olmanın doğasını anlatan en güzel sözler içinde üst sıraya koyuyorum bu sözü. Hepimiz güzel bir tasarımın kötü uygulayıcıları olarak yer alıyoruz burada. Dağlar, ağaçlar, çiçekler bu kadar güzelken, aslında muhabbetlerde bu kadar güzelken biz neler yapıyoruz? Biz ihtimallerden bir hayat kurmaktansa hayal kurmayı tercih edenleriz. Yazık mı? Belki de böylesi hep güzel ama farkında değiliz. Farkındalıksız varlıklarız yaşadıklarımızın dışındakilere. Oysa ilk bahar ne güzeldir, ve seversen gam da ne güzeldir. Merhem istemezsin, bir kere alışırsan. Bilirsin merhem uyuşturur. Ama uyuşmak istemezsin, yaşamak ve görmek istersin. Yoksa anlatacak o kadar çok güzellik var ki ne ömür yeter ne kelime. Hani böyle hayran olunan manzaranın karşısına geçip saatlerce ona bakmak gibi. Gözlerine bakmak gibi…

Gülümseyen yüz çiçeklerden güzeldir, ses tonu kadifeden yumuşaktır eğer sevecense. Her şey insanda olup biter, alemde insanda yaşar, kalem de. Yaz yazabildiğin kadar, kalem sustuğunda insan da susar. Ve kalem her daim aynı şeyleri yazıyor diye de ona kızma. Kalemin işi değildir vuslat yazmak, kalem matemden yapılmadır elimizde. Kalemi kırılmak o kadar da kötü olmasa böyle düşününce. Kalemi kırılanlara selam olsun! Ve her daim huzur bizimle olsun. Şeyh Galib’in dediği gibi:

Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen

Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen

 

Özlem ve metanetle…

Nice mayıslara…

Pazartesi, Mayıs 10, 2021

Arama-Kurtarma

Ne ilginç bir gündü. Gece 2:30 da kabusla uyanmak neyse artık. Aslında ne kadar kabus sayılır bilmiyorum ama uyandığımda üşüyordum. Bir arkadaşın evindeydim, evine girdiğimde mutfakta yatıyordu. Sonra ben öteki odaya geçtiğimde mutfakta yatanın o olmadığını anlamıştım. Ve mutfaktaki ocaktan aldığım sıcak suyu yatakta uyuyan adama boca etmiştim. Akabinde uyandım. Uyandığımda telefonumda çağrı gördüm. Bir dağ köyünde 95 yaşında bir nene kaybolmuş. Arkadaşlar aramaya çıkacaklarmış. Gelir misin diye sorulan bir çağrıymış. Gelirim dedim, haliyle. Sabah 6’da evden çıkıp 6:30 da olay mahallindeydik. Köylülerde geceden beri aramalarına karşı bulamamışlar. Sabah gün ağarmadan aramaya ise yeniden başlamışlar. Sahi 95 yaşında ve Alzheimer hastası yaşlı bir kadın en uzak nereye gidebilir? Üstelik coğrafya dağlık. Sağlıklı insanlar zor yürüyor. Neyse bu yaşlı kadının kedileri ha bire bir yerlere gidip geliyorlar. Kedileri takip etmek artık oradan birilerinin aklına geldi demek ki,  kedileri takip ettiklerinde belki 40 kere geçtikleri yerin 6 metre aşağısında beline kadar suyun içinde uzanıyor bulmuşlar yaşlı neneyi. Neyse ki sağdı. Bu da tesellimiz oldu. Kedilerde yeri geldiğinde köpekler kadar başarılıymış demek geçti içimden. Sonrasında bir delikanlı yanımıza geldi, çay içer misiniz? diye sordu. Daha sonra da niyetli misiniz? diye. Evet, niyetliyiz dedi. Allah beni affetsin ben inançsızım dedi. Cebinden yarım litrelik bir su şişesi çıkardı. İçinde kaçak viski var dedi. Buna inanıyorum ben dedi. İyi inanmalar dedik bizde. İlginç tabi, Allah affetsinmiş ama inanmıyormuş. Hala o cümleyi zihnimde döndürüyorum. Herhalde viskinin yan etkisi diye düşünüyorum. Neyse zihnimde kalacağına burada kalsın diye düşündüm, yoksa burası bir günlük değil. Nenemde kendi dikkat etsin.