Perşembe, Ekim 29, 2020

Doğumuma!

En çok ihmal ettiğime, kendime…

Satırları sevdiğim zamanlardan hatıra bir söz: “''bir ömür daha lazım, bu hayattan sonra
çünkü bu ömrümüz sadece umut içinde geçti...''. öylece kaldığımı hatırlıyorum. Kitap orada bitmiş, söz tükenmiş, takat desen kalmamıştı. Ömür böyle işte, böyle yani hep hedeflerin uzağında, beklentilerin gerisinde. Belki o ömür verilse yine üçüncü bir ömür istemekten geri kalmayacağımı bildiğim halde söylüyorum bunu. İnsan dediğin nedir, biraz umut ve çokça beklenti.

Ömür takvimimin yaprağından bir tane daha kopardım. Aslında kopardım sayılmaz, döküldü diyelim. Kim hayatına o kadar hakim ki? Artık daha sessiz, daha az konuşan bir adam oldum neredeyse. 20 yaşındaki halim görse bu halimi heralde “neyin var senin böyle?” diye sorardı. Aslında değişen bir şey yok diyesim geliyor, hala yatmadan önce ılık süt içiyorum, hala bisiklete binip bir yerlere gidiyorum. Daha az kendime geliyorum belki. Kendim ne bilmezken hem de! İnsan dediğin ne bilmeceymiş ama, her gün kendimi tanıma yolunda ilerlediğimi sanarken kazdıkça derine inmekle birlikte üstüme de toprak atıyorum sanki. Bu bilmece hiç çözülecek mi?

Kendim hakkımda kehanetlerim yok, olmadı da aslında. Ben artık düşünmemeyi seçiyorum kendim hakkımda yoksa dünyanın en saçma insanı olduğuma karar vermekten korkuyorum. Karamsar mıyım? Belki biraz. Belki de hiç değilim, sonuçta hepimizin acı eşikleri farklı. Benim karamsarlığım başkalarının mutluluğundan bile mutlu olabilir. Ama mutlu olmak amaç değil ki! Neden tüm satırlar, neden tüm filmler ve sahneler mutluluğu dayatıyor bize? Hani sakinlik nerede! Ah onlar, ah bizler, sükûneti hayatımızdan attık şimdi ne kadar sessiziz değil mi?

36 yıl çabuk geçiyor demeliydim değil mi? Aslında çabuk geçmedi. Hele bazı zamanlar hiç geçmedi. Nasıl geçti şimdi bakınca hayret ediyorum. Hala kendimi o parkta otururken buluyorum. Sanki zaman durmuş ben orada kalmışım. Hala sınavdan önceki gece battaniyeye sarılıp uyumalarım yerli yerinde. Bu kalmışlık duygumu da aşamıyorum. Ben kendimi aşamıyorum. Bir umuttum kendime orada kalıyorum. Ne yapsam tamamlanamıyorum. Belki de insan eksik olandır yeni öğreniyorum.

En sessiz olduğum yılımı geride bırakıyorum. Birileri için dünyanın en felaket yıllarından biri. Hadi güle güle 2020 diyorlar. Kötü olan ne var ki? Büyük savaşımı gördüm, kıtlık mı çektim nedir yani? Diyorum bende. Hep saçmalayışlarım en iyi dostum oluyor. İçimde bir ben bir benle savaşıyor, ben yine aynı savaşta hem galip hem mağlup oluyorum. Sessizliğim savaşı artık izleyebilmemden. Belki bir gün barışımı da izleyebilirim ve en önemlisi kendimle anlaşabilirim. Güzel olana dair, iyi olana dair ve her daim mutlu edene dair sözler söyleyebilirim. Kendi devrimini gerçekleştiremeyen nasıl devrimci olabilir değil mi? Belki o devrim bir gün gerçekleşir ha, sonbaharda doğmuşluğuma inat hem de. Gönlümü biliyorum o ilkbahar. Ayım ekimdir ama ben gerçekte hep mayısımdır. 

https://www.youtube.com/watch?v=A-PN-IZUt8o&list=RDqAEQ_30pIug&index=4

Perşembe, Ekim 15, 2020

Mahzun




Mahzunum şimdi biraz da boynum bükük

Mahcubum kalp ağrılarıma

Her yanımda şahlanıyorken sen oysa

bir girdapta buldum seni

tökezlerken ayaklarım

bahtıma ne düştü hiç bilmedim


uzaklardan bir nota duyulur

incelerden bir ses

hangi derdin türküsünü söyler kim bilir

adım anılır mı?

zaman unutur gider beni yoksa


Çuvallara çığlar doldurdum

Yutkunmalarıma hasretler

Gecelerin alacağı var benden bilirim

Uyuyamadan dönüp durmaların

Pazar, Ekim 04, 2020

Yol

Terkedilmiş şehrin sokaklarında zihnim

Allak bullak, öyle böyle

-Geziniyorum-

Tren yolunu gördün mü dön sola

İlerde yine yokluk

Amasra, Halikarnas ve kilim

Ne saçma değil mi?

Tutsam şimdi

İki rekatlık müsaade istesem

Ne de olsa nasıl olsa

Yol da benim yolcu da benim

Taşlanan da benim

Telaşlanan da.

Kabul görür mü acaba

Bir nefeste.

 

Gözlerim ayırt etmeyi unutmuş uzakları

Ufuksuzluk desen damarlarımda gezinir olmuş

Tutsan ve bir hediye versen

Silinse bu duman

Dağılsa bu yorgunluk tenimden

Sevinmeyi unutmuşum yeni yeni farkına varıyorum

Oysa sevinç denilen şey

Senden dünyaya sunulan bir buket çiçek değil miydi?

Her an yeniden derilen