En çok ihmal ettiğime, kendime…
Satırları sevdiğim zamanlardan
hatıra bir söz: “''bir ömür daha lazım, bu hayattan sonra
çünkü bu ömrümüz sadece umut içinde geçti...''. öylece
kaldığımı hatırlıyorum. Kitap orada bitmiş, söz tükenmiş, takat desen
kalmamıştı. Ömür böyle işte, böyle yani hep hedeflerin uzağında, beklentilerin
gerisinde. Belki o ömür verilse yine üçüncü bir ömür istemekten geri
kalmayacağımı bildiğim halde söylüyorum bunu. İnsan dediğin nedir, biraz umut
ve çokça beklenti.
Ömür takvimimin yaprağından bir tane daha
kopardım. Aslında kopardım sayılmaz, döküldü diyelim. Kim hayatına o kadar
hakim ki? Artık daha sessiz, daha az konuşan bir adam oldum neredeyse. 20
yaşındaki halim görse bu halimi heralde “neyin var senin böyle?” diye sorardı. Aslında
değişen bir şey yok diyesim geliyor, hala yatmadan önce ılık süt içiyorum, hala
bisiklete binip bir yerlere gidiyorum. Daha az kendime geliyorum belki. Kendim
ne bilmezken hem de! İnsan dediğin ne bilmeceymiş ama, her gün kendimi tanıma yolunda
ilerlediğimi sanarken kazdıkça derine inmekle birlikte üstüme de toprak atıyorum
sanki. Bu bilmece hiç çözülecek mi?
Kendim hakkımda kehanetlerim yok, olmadı da
aslında. Ben artık düşünmemeyi seçiyorum kendim hakkımda yoksa dünyanın en
saçma insanı olduğuma karar vermekten korkuyorum. Karamsar mıyım? Belki biraz.
Belki de hiç değilim, sonuçta hepimizin acı eşikleri farklı. Benim karamsarlığım
başkalarının mutluluğundan bile mutlu olabilir. Ama mutlu olmak amaç değil ki! Neden
tüm satırlar, neden tüm filmler ve sahneler mutluluğu dayatıyor bize? Hani sakinlik
nerede! Ah onlar, ah bizler, sükûneti hayatımızdan attık şimdi ne kadar sessiziz
değil mi?
36 yıl çabuk geçiyor demeliydim değil mi? Aslında
çabuk geçmedi. Hele bazı zamanlar hiç geçmedi. Nasıl geçti şimdi bakınca hayret
ediyorum. Hala kendimi o parkta otururken buluyorum. Sanki zaman durmuş ben
orada kalmışım. Hala sınavdan önceki gece battaniyeye sarılıp uyumalarım yerli
yerinde. Bu kalmışlık duygumu da aşamıyorum. Ben kendimi aşamıyorum. Bir
umuttum kendime orada kalıyorum. Ne yapsam tamamlanamıyorum. Belki de insan
eksik olandır yeni öğreniyorum.
En sessiz olduğum yılımı geride bırakıyorum.
Birileri için dünyanın en felaket yıllarından biri. Hadi güle güle 2020 diyorlar.
Kötü olan ne var ki? Büyük savaşımı gördüm, kıtlık mı çektim nedir yani? Diyorum
bende. Hep saçmalayışlarım en iyi dostum oluyor. İçimde bir ben bir benle
savaşıyor, ben yine aynı savaşta hem galip hem mağlup oluyorum. Sessizliğim
savaşı artık izleyebilmemden. Belki bir gün barışımı da izleyebilirim ve en
önemlisi kendimle anlaşabilirim. Güzel olana dair, iyi olana dair ve her daim
mutlu edene dair sözler söyleyebilirim. Kendi devrimini gerçekleştiremeyen
nasıl devrimci olabilir değil mi? Belki o devrim bir gün gerçekleşir ha, sonbaharda
doğmuşluğuma inat hem de. Gönlümü biliyorum o ilkbahar. Ayım ekimdir ama ben gerçekte
hep mayısımdır.
https://www.youtube.com/watch?v=A-PN-IZUt8o&list=RDqAEQ_30pIug&index=4