Çarşamba, Nisan 15, 2015

Kahvehane müdavimi 7

-İnsan ne zaman yalnız olduğunu anlar Behçet Abi?
-Kendisi için dua eden birisi olmadığını bildiği andan itibaren yalnızdır insan.
-Bu kadar önemli mi dua?
-Yalnız birbirini seven insanlar birbirine dua eder, yalnız birbirine karşılık beklemeksizin bağlı olanlar gece yarılarında hatırlar dualarında sevdiğini.
-Ne zamandan beri yalnızsın Behçet Abi?
-Annem öldüğünden beri birilerinin benim için dua eder olduğunu sanmıyorum, yalnız mıyım emin değilim ama yalnızlık çektiğim aşikar.
Yaşam, karşılık bekleyen çıkarlar üzerine kuruluyken, insanın içinden, doğasından bir ses merhametle kucaklar onu. Kendi hayatını riske atacak kadar sevebilecek kadar hem de. İnsanın en derin özlemi, en içten bağlılığı: annesi. Behçet Abi hiçbir zaman ailesi varmış gibi davranmıyordu. Bazı insanlar sanki öylesine dünyaya gelivermiştiler. Sanki hiç aileleri yok, hiç doğmamış, hiç çocuk, genç olmamış, ezelden ebede uzanan bir yalnızlık dönencesinde var olmuşlar gibi. Tıpkı bazı insanların hiç güldüğünün düşünememek, bazılarının hiç ağladığını akıl edememek ve bazılarının hiç aşktan yana derdi olmadığın sanmak gibi. Yaşlılığın yaşamı törpüleyici bir noktası vardı elbette. Her şey yaşanmış gibi görünen alınlarda, hiç bir şey yaşanmamış sanılan umursamazlık gizlidir. Aslında hep merak etmişimdir, her şeyi anlatan adamlar neyi gizlerler?
-Behçet Abi en çok neyi gizlersin?
-(Gülümseyerek) İşime gelmeyenleri tabi ki.
-En son ne zaman işine bir şey gelmedi?
-Sanırım bu sabah, sanırım önceki sabahlarda. Yani hemen hemen her sabah işime gelmeyen şeylerle uyanıyorum dünyaya. Ben kadim bir işe gelmeyen adamım. Hayat bir okyanussa dostum ben su fobisi olan bir adamım, bu yüzdendir hep kıyılarda gezinir, hep olan biteni izler, suya dokunmanın tecrübesinden kaçarım.

Hangimiz kaçmıyoruz işimize gelmeyenler? Hangimiz suya kolayca adım atıp, kulaçlıyoruz soluğumuz tükenene kadar. Hayata dair olmak, yani terk edecek olduğun şeye dair olmak ne kadar güdüleyici olabilir ki? Hayat fırsatlar sunsa bile, fırsatların bile bir fırsat olmadığını anladıktan sonra ne anlam ifade eder ki karşına çıkanlar?

Kahvehane müdavimi 6

-Her göze, her kulağa, her dokunuşa, her duyuşa, her tada bir nimet veriyor Allah. Kiminden az, kiminden çok ama illa veriyor. Çocukken, her şeyi anlamaya çalışırken, güzel sözlere olan duyuş kabiliyetimin farkındaydım. Nerede veciz duysam, hangi ağızda şekillense sözcükler, onları damıtır zihnime akıtırdım. Zihnimde hikayeler yazar, yazı yazmayı bilmediğim için onları unuturdum. Ben yarım kalan hikayelerin adamıyım.
-Hikayelerin başlaması önemlidir değil mi? Demi dökülmüş çayın suya hasreti gibi.
-Dostum hikayelerin yarımı taze değildir, içilmiş çayın soğuyan yarısı gibi, köprünün yıkılan diğer yarısı gibi. Yani aslında gidebileceğin yere kadar gitmişsindir, hikayenin tamamı,hikayenin yarısıdır. Yani hiç olmamış gibi.
-Behçet Abi, yarım bir hikaye misin?
-Hep aynı hareketleri yapan ama farklı sonuçlar bekleyen bir adamın hikayesi olabilir mi?
-Mucizelere inanmaz mısın?
-Tıpkı peygamber olmadığıma inanmadığım gibi. Kişinin kendisi için yaptıklarına inanırım, biliyorum Allah var ama eğer bir imtihana tabi tutacaksa işimize çok karıştığını düşünmüyorum.
-Hikayeni tamamlamaya çalışmadın mı hiç?
-Mücadele ve güç, onu isteyene veriliyor belki de. Ben yarım kalan hikayem hakkında hükmümü verdikten sonra artık bu hikaye hiç yaşanmamış bir hikaye olması gerekiyor.
-Ya hükmü veren yanlış verdiyse?
-Bunca zamandan sonra, tutsaklığımda bir özgürlüğümde. Şimdi dostum insan yaşar yaşar ve yaşar ve öyle bir an gelir ki artık kaybettiğini anlarsın işte o andan itibaren artık konu kapanmış, defter tutmaktan vazgeçmiş, kendini ıskartaya çıkartmışsındır.
-Buna kim karar veriyor Behçet Abi, sen mi?
-İnsan hakkında kendinden başka kim karar verebilir? Suçsuz olduğunu düşünürken bir anda suçlu olduğunu hissedebilir misin? Ya da bir iyilik yaptığını düşündükten sonra bunun aslında dünyanın en kötü şeylerinden biri olduğuna kim ikna edebilir sizi?
-Sanırım dünyadan böyle iktidarlar geçti.
-Haha, siyaset görünene aksetti hep, gönüldekine değil. Ben gönülden mahpusum.
-Gizli bir faşist olmalısın Behçet Abi.
-Artık bu söz bile demode oldu biliyor musun dostum? Ama bunu anlamak istemeyen insanlar olduğu gerçeğini değiştiriyor tabi. Faşizmde yarım kalmış bir hikayeydi.
-Ne bu yarım hikaye sevgisi?
-Dünya yarım kalmış hikayeler çöplüğüne dönmüş olabileceğinden olabilir mi?
Belki olabilir, bu dünya her şey olmaya hazır bir oyun hamuru gibi yeter ki onu yoğuran ellerde bir meziyet olsun. Bu meziyet kimlerde var, kimlerde yok bilemem ama Behçet Abi gibiler oyun hamurunu çöpe atma niyetindeler. Hayatın müdahale edilemez olduğunu düşünüyorlar ve hiçbir yarım hikayeye tahammülü olmadığına. Sanki biz hayatın şahdamarını kesmeye çalışan kötü kalpli doktorlar gibiyiz ona göre. Behçet abi hem bilen insanlardan bu kadar nefret ediyor ve nasıl oluyor da bu kadar çok şey biliyordu?
-Abi sen aklımı karıştırmaktan başka bir şey yapmıyorsun ki hiç? Ne desem eksik kalacakmışım, hangi cevabı versem hep o değilmiş hissi veriyorsun.
-Bilakis akıl duruluk ister, basit cümleler kuruyorum,basit anlamlar. Salatalık yeşil, denizler mavi ve yarım kalan hikayeler mayıstır.