Yine Ankara'nın soğuğu çağırıyor beni
Kalbine kalbine
Unutmadım eksi altıydı bir öğle vakti
Sokaklar yokluğu oynarken
Beyaz pardösülere bürünüyordu sokaklar
O ara
Otobüsten inişime en çok ceketim kızmıştı
Titreyen bedenim ona ilişip
Beni çekiştirirlerdi
Bahtsızdım belki
Ne zaman Ankara'da olsam hava buz keserdi
Keçiören'de, Mamak'ta, Çankaya'da
Ha bazen Balgat'ta ısındığım olurdu ki
Aştinin o demir banklarında uyumuşluğumu hatırlardım
Hanutçuları vardı bir yere gitmekten son anda vazgeçiren insanı
Ben o yüzden o soğuklarda elimde bavulla çok gezdim
Mevsim değişti, temmuz oldu
Ben Ankara'yı o zaman daha iyi tanıdım
Soğuk, uzak ve elveda şehriydi
Kışı yaman soğuk, yazı yakıcı soğuktu
Kalbim deyse süpernova patlardı sanki
Biliyordum,
Yokuşları vardı kahve fallarında da çıkan
Yok oluşları gerçeğe çıkan.
Not: Bir gece vakti Ankara'yı yazacağım aklıma gelmezdi. Neyse bekle beni o vakit.
Perşembe, Aralık 15, 2016
Ankara
Kendi kalabalığına hapsolmuş, toplumsal yalnızlığa mahkum...
Perşembe, Kasım 17, 2016
Olmayan kelimenin dördüncü harfi
senin hüznün güzeldir
benim hüznüm işkenceli
sen huzur için bir kitap ve banka razısın
ben huzursuzluk için razıyım kendimi yakmaya
beklentinse basit ve zordur bu dünyadan
benimkisi girift ve kolay
bilirsin karmaşık şeyler kolay olur
çabuk kirlenir beyaz çamaşırlar
çabuk kurur o sevdiğin çiçekler
zaman sevdiğinde hep ölüme daha hızlı yaklaştırır insanı
sen durursun durduk yere sevmeye bahane bulursun bulutları
sevmezsin kara bulutları, yağmurlarda ıslanmaktan ürkmediğin
halde
ben ise o kara bulutlara aşığım
şimşekler çakan, dolular akıtan, sellere karışan
tomruklarla, çamurlarla, mahvoluşlarla hayata katışan
yüzüm dönmüşken toprağa
yapıldıysa taksim
verildiyse karar
olduysa olan
benim bahtıma kötü
senin gönlüne iyi halk edildi
Kendi kalabalığına hapsolmuş, toplumsal yalnızlığa mahkum...
Perşembe, Ekim 27, 2016
Gece
Geceler çok uzun bazen
Düşünceler çok dağınık
Kadim yalnızlığa yok bir ilaç
Bu böyle sürüp gidecek
Belli
Hayat, kendi anlamlarına
katlandığın kadar hayat
Hepsi epi bu topu kadar
Belli
Bu kara delik, bu girdap
öyle ki indikçe derine
daha da derinleşiyor
Yıktıkça duvarlarımı daha da dikleşiyor
Belli
Gecenin en demlenmiş zamanı
Bir "hoş geldin hüzün" dediğim vakittir
Kalbim, ağrım, biten gecem, büyüyen karanlığım
Sensin
**************************
Hayata dair ne diyebilirsin diye sorarlarsa, dönüp dolaşıp yurdum da onlara ismet özel'den sesleneceğim: Toparlanın! Gitmiyoruz.
Düşünceler çok dağınık
Kadim yalnızlığa yok bir ilaç
Bu böyle sürüp gidecek
Belli
Hayat, kendi anlamlarına
katlandığın kadar hayat
Hepsi epi bu topu kadar
Belli
Bu kara delik, bu girdap
öyle ki indikçe derine
daha da derinleşiyor
Yıktıkça duvarlarımı daha da dikleşiyor
Belli
Gecenin en demlenmiş zamanı
Bir "hoş geldin hüzün" dediğim vakittir
Kalbim, ağrım, biten gecem, büyüyen karanlığım
Sensin
**************************
Hayata dair ne diyebilirsin diye sorarlarsa, dönüp dolaşıp yurdum da onlara ismet özel'den sesleneceğim: Toparlanın! Gitmiyoruz.
Kendi kalabalığına hapsolmuş, toplumsal yalnızlığa mahkum...
Salı, Ekim 04, 2016
Güne Dair Notlar
Güne Dair Notlar Üzerine;
****************
Her yağmurun bir anlatışı bir de anlayışı vardır
Söz alınmış gözlerin, damlalara yağışı vardır
Muhabbetle ısınan ibriklerin, kurnalarda yok oluşu vardır
Utanmadan söylenen sözlerin, hakikate koşuşu vardır
Anlatıştan anlayışa, yağıştan yok oluşa
Islanmış boynu bükük gülün yakarışı vardır
*****************
Ne sandın sanki
Güzele emanet
Kargaya bekiçilik
-Nasıl olsa 200 yıl yaşıyorlar-
Kendine ihanet
Farkına varmadan yokuşlardan aşağı koşmak
Düşerim kork, kanar her yerim
Kollarım, ayaklarım, gönlüm
*****************
****************
Her yağmurun bir anlatışı bir de anlayışı vardır
Söz alınmış gözlerin, damlalara yağışı vardır
Muhabbetle ısınan ibriklerin, kurnalarda yok oluşu vardır
Utanmadan söylenen sözlerin, hakikate koşuşu vardır
Anlatıştan anlayışa, yağıştan yok oluşa
Islanmış boynu bükük gülün yakarışı vardır
*****************
Ne sandın sanki
Güzele emanet
Kargaya bekiçilik
-Nasıl olsa 200 yıl yaşıyorlar-
Kendine ihanet
Farkına varmadan yokuşlardan aşağı koşmak
Düşerim kork, kanar her yerim
Kollarım, ayaklarım, gönlüm
*****************
Kendi kalabalığına hapsolmuş, toplumsal yalnızlığa mahkum...
Pazar, Ekim 02, 2016
Uzaktaki Korkak
Ne kadar mı korkak?
Sigarayı ciğerlerine çekemeyecek
Bileklerinde metalin soğukluğunu
Hissedemeyecek kadar
Esasen bazen sıkışıp kaldığında alo diyemeyecek kadar
Ne kadar mı uzak?
Ulaşmak için coğrafyaları aşıp
Kar, yağmur ve fırtınalara dokunmak
Kalbindeki iklim değişikliklerini
Ruhuna değdirecek kadar
Kendi kalabalığına hapsolmuş, toplumsal yalnızlığa mahkum...
Mahpus
Mahzenlerde sevmek, mahzenini sevmek
Karanlık ile meşk edip
Karanlık ile meşk edip
Ateş böceklerini dansa kaldırmak
Zaman çizgisini aşar gibi
Parmak kaldıran öğrencilikten, parmaklıklar arkasına
taşınmak
Talihi makus, ışık hasreti bağırda,
Çağırsa dahi duyan olmayacak
Kaderin bu çelmesi diyecek kendi kendine
Yüzü gözü kan içinde, gerçekliği kavrayacak
Kendi kalabalığına hapsolmuş, toplumsal yalnızlığa mahkum...
Çarşamba, Eylül 21, 2016
Ses, Zaman, Hakikat
Sesin değince sesime
Hüznüm saklanıyor gülüşüme
Bir otağ kurulmuş gönlüme
Uzun çayırlar misal , akan dereler ,oyuna dalmış çocuklar
Fırıncılar, aktarlar, şifa vericiler, şairler
Sesin değiverince sesime
Su veriyor kurumuş kalemime
Mürekkep olup satırlarda
Menderesler çiziyor kelimelerim
Zaman ve yolculuk deyince
Gözyaşların geliyor aklıma
Hani dokunsam ağlayacak gibi
Artık dokunmasam da ağlayacak
Karar verilmiş bir kere
Zaman ve yolculuk değiverince
Özlem iliştiriyor kendini buna hemen
Sanki hiç bir şey olmamışçasına
Kuru bir "Nasılsın?"a sığınıyor iç çekişler
Hayret, hakikat ve merak düşünce akla
Söz uzasın, anlatacak şeyler artsın ister insan
Cümleler külliyata dönüşür
Tomurcuklar çiçeklere
Yalnızlıklar iki yalnızlıklara
Hayret, hakikat ve merak düşüverince akla
Ne gayret kalır, ne fikir, ne çapalanacak tarla
Farkına varırım sözlerinde
Toprağı olmayan nereye diker ağlayan gelini
Çaresizlik içinde bir sesle;
Çaresizlik içinde bir sesle;
Ses zamana, zaman hakikate, hakikat kalbe bağlanır
Kendi kalabalığına hapsolmuş, toplumsal yalnızlığa mahkum...
Cumartesi, Haziran 18, 2016
Baykuş
tüm göller üzerine yürüyorken kışın
buzdan kalelere tırmanmaya çalışıyor gayretler
soğuk ellerinde ısınmayı unutmuşken düşünceler
kapatıveriyor gözlerini baykuş
ne olacak şimdi lacivert bakışlara diyor yeni özçekmiş kız
-renkler anlamını yitiriyor-sepya-
sanki buğulu cama yazı yazmış
sanki öylece kalakalmış
sanki birden ne çok sanki
galibiyet dedikleri
metruk binanın en üst katı
o zaman ayağa kalkmaya çalıştıkça
yeniliyor, anlamıyor, daha çok yeniliyor, daha çok anlamıyor
hem ne bilsin ayrılığı, üstünde keneyle yaşayan insan
nasıl dayansın tüm bu girifte
hiç bir kız için dayak yemeyen eksik erkek
buzdan kalelere tırmanmaya çalışıyor gayretler
soğuk ellerinde ısınmayı unutmuşken düşünceler
kapatıveriyor gözlerini baykuş
ne olacak şimdi lacivert bakışlara diyor yeni özçekmiş kız
-renkler anlamını yitiriyor-sepya-
sanki buğulu cama yazı yazmış
sanki öylece kalakalmış
sanki birden ne çok sanki
galibiyet dedikleri
metruk binanın en üst katı
o zaman ayağa kalkmaya çalıştıkça
yeniliyor, anlamıyor, daha çok yeniliyor, daha çok anlamıyor
hem ne bilsin ayrılığı, üstünde keneyle yaşayan insan
nasıl dayansın tüm bu girifte
hiç bir kız için dayak yemeyen eksik erkek
Kendi kalabalığına hapsolmuş, toplumsal yalnızlığa mahkum...
Salı, Mart 08, 2016
28 Şubat'a
kısık bir ıslık, ardından yuhalama
eşliğinde meçli saçların
"türkiye laiktir laik kalacak"
"laiktir laik olacak"
Nerede bu laik
kim kime layık hem
ilk virajı dönünce mi geliyor hemen
bakkala sorsan söyler mi?
-bakkal karadenizliyse vay haline-
çalıyor, trampetler, borazanlar
bıyığı yeni terlemiş delikanlılar kan ter içinde
"bizler laik..."
bir uğultu...sessizlik...kavrayış...
kalbim kırık
üstümde bir ağırlık
trampetler sustu, borazanlar yere kondu
düşünce rafa kaldırıldı
-sihirli lamba-
köylü milletin efendisi
efendinin köylüsü millet
kulenin en üstünde
elinde bayrak
az kaldı emanet edilecek Türk doktorlarına
Ve kanı pahasına kurtaracak halkından halkını
işte atatürkçülerin komik insanlar olduklarını o an
anlayacak
bir uğultu...aydınlık...uyanış...
Kendi kalabalığına hapsolmuş, toplumsal yalnızlığa mahkum...
Pazartesi, Şubat 08, 2016
Yara
Yaraladın, yaraladın
En inceden bıçakladın
Yara bir şey değil de izi kalıyor işte.
Estetik desen, ucuz değil ki!
Karaladın, karaladın
En derinimden yakaladın
Kara yazmak bir şey değil de sözü kalıyor işte
Şiir desen, acısız değil ki!
En inceden bıçakladın
Yara bir şey değil de izi kalıyor işte.
Estetik desen, ucuz değil ki!
Karaladın, karaladın
En derinimden yakaladın
Kara yazmak bir şey değil de sözü kalıyor işte
Şiir desen, acısız değil ki!
Kendi kalabalığına hapsolmuş, toplumsal yalnızlığa mahkum...
Salı, Ocak 12, 2016
Eğitimin İflası
Bugünden 2400 sene önce Sokrates, "kötülük bir
bilgisizliktir, hiç kimse bilerek
kötülük etmez." derken kötülüğü bir bilgisizlik hali olarak açıklıyordu.
İnsanlık var olduğu günden bu yana bir sonraki neslin en iyi şekilde
eğitilmesini talep etmekte ve bunun için uğraş vermektedir. Bunun için onlarca
yöntem yüzlerce teknik denenmiş fakat hala ideal sistem bulunamadığı gibi
oturmuş bir sistem de dolayısıyla mevcut değildir. Eğitim sorunu anlatıldığının
aksine 2., 3. dünya ülkelerinin sorunu değildir, bilakis en gelişmiş ülkelerin
dahil yadsınamaz bir eğitim sorunu mevcuttur. Bugüne bir bakış açısı sunmak
istersek Sokrates'ten bu yana epey gelişim kaydettik , fakat gittiğimiz yer
başladığımız yerin çokta uzağında değil. Fakat Sokrates'e bir itirazla, kötülük
bugün bilakis eğitim sisteminden ve bilgiden kaynaklanmakta, en azılı katiller
iyi eğitimliler arasından ve kompleks bilgiler süzgecini başarıyla geçmiş
insanlar arasından çıkmaktadır. Yani bilgi bugün hiç derde deva olmamakta,
merhem olduğunu iddia ettiği yanları ise baldırandan öteye gidememektedir.
Eğitimin en önemli vazifesinin "ahlaklı" bir nesil yetiştirme gayesi
olduğu aşikardır. Peki bu kadar subjektif bir kavramı nasıl somutlaştıracağız?
Ahlak kısa bir tanımla "sorumluluklarını" bilmektir. Sorumluluklarını
yani toplumsal normlara uymayı ve onları sürdürmeye istekli olmayı ayrıca bunu
yaparken ilahi kavrama dikkat ederek. Sokrates'in sözünü bu anlamda
güncelleyerek şunu söylemek istiyorum: "kötülük bir sorumsuzluktur, hiç
kimse sorumlu olduğunun bilincindeyken kötülük etmez."
Bir diğer mesele olarak sorumluluğu ele aldığımızda
günümüzün en büyük sorunu sorumluluk hissetmeme ve sorumluluk bilinci
kazandıramama. Temelde mesele öğrenme değil, bilgi çağında olduğumuz şu
günlerde en kolay elde edilen şey bilgi. Mesele bilginin özümsenmesi ve
kabullenilmesi. Kabullenmek o kadar zor ki adeta bir direnç ile karşı
karşıyayız. Artık zoraki sistemler sökmüyor, yapılan uğraşılar karşılık vermiyor
ve "bilinçli öğrenme" asla gerçekleştiremiyoruz. Burada "öğrenmeye
dirençli nesil" tam olarak sistemi tıkıyor. "Günlük hayatta bu ne işe
yarayacak ki?" diye soru öğrenci tüm hayatı "pragmatist" bir
yapıyla karşılıyor ve eğitimini salt bu
uğur ve uğraş için alıyor. Çokta
haksız sayılmayacağını belirterek, yeni bir sistem maalesef öneremiyoruz. Tam
da sistemin tıkandığı yer burası. İnsanlık "ahlaki" bir krizde ve bu
kriz tam olarak çağımızda maksimize olmuş vaziyette. Pragmatizmle, moralizm
arasına sıkışmış kalmış nesle sorumluluk bilincini nasıl vereceğimiz tam bir
muamma haline gelmiş durumda. Yani insan
oğlunun tüm eğitim tarihini bir boruya benzetecek olursak tam da bu çağ borunun
artık tıkandığı yere denk gelmekte ve biz bunu nasıl açacağımız konusunda somut
verilere sahip değiliz. Aklımız karışık, tam olarak " kaos" çağında
olduğumuz bugünlerde iyiyle kötünün aynı anda sunulduğunda kötüye olan meylin
açıklanamadığı zamanların ıstırabı içinde eğitimin iflasına her gün defalarca
şahit oluyoruz. Daha çok oyun, daha çok bilgisayar, daha çok hayata benzetme
tam olarak eğitimin ciddiliğini ortadan kaldırmakta ve geriye kuru bir bilgi
kalabalığı kalmaktadır. Bakara suresi 102 de bahsedildiği gibi:" Onlar,
kendilerine fayda vereni değil de zarar vereni öğrenirler." Allah'ın bizi
o kimselerden koruması temennisiyle.
Kendi kalabalığına hapsolmuş, toplumsal yalnızlığa mahkum...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)