İnsan sırf sevdiğini birinden duyduğu için bir yalana
inanabilir mi? İnanır hem de dünyanın en gerçek bilgisiymişçesine. Bana
yalanlar söyleyebilir misin Behçet Abi?
Okey taşlarının şıkırtıları, kahvehane gülümsemelerine
karışırken Behçet Abi’nin sararmış bıyıklarına eşlik eden dudakları
gülümsüyordu. Gözlerim sağa sola baksa da boşta sandalye yoktu. Oturacak yer
yoksa birilerinin kalkmasını beklemekten başka çaremiz var mı? Zaten biz
milletçe bir belediye otobüsündeki koltuklara birde kahvehanedeki sandalyeleri
beklemeye meraklıyız. Oturabilen zaferlerden zafer kazanmış gibi. Kalbinin
temizliğine şahit aramak için binbir türlü bahaneler uydurulan anlardan
biriydi: Behçet Abi’nin yanındaki adam sigara paketinden bir dal alarak su
kanalının olduğu yola doğru ilerlemeye başlamıştı. O sandalyeye oturulmaz mı?
Mesleği olmayan adamların mesleğidir avarelik, muhtemelen de
heveslisi çoktu. İşte avarelik mesleğinin üstadlarından Behçet Abi’nin tam da
yanındaydım.
-Hayırdır Behçet Abi, bir gülümseme ki yüzünde, insanları
çatlatırcasına
-E, olsun o kadar.
-Ne olsun o kadar?
-Beşiktaş bu hafta kazandı, tüm haftam mutlu geçer.
-Fikstüre bağlı ha?
-Fikstüre bağlı hayatlar var, ne diyorsun sen?
-Mutluluk için fazla basit değil mi abi?
-Mutluluk için fazla kasmıyor musunuz?
-Bilmem, ama ne bileyim 20 adam bir topun etrafında deli
gibi koşturuyor.
-20 değil 22, hem Bill Shankly’i bilir misin? O Der ki:
Futbol bir ölüm kalım mesele mi? Hayır çok daha fazlası.
-Ben anlamıyorum böyle afilli şeylerden. Zaten kahvehane ve
futbol yanyana geldi mi pek çekilir gelmiyor bana.
-Sen takım tutmuyor musun?
-Tutsaydım Beşiktaş’ı tutardım heralde.,
Futbolun felsefe yönünü hiç anlamış değilim ama Behçet Abi’nin
bu kadar kolay mutlu olduğunu görmek beni mutlu etmedi değil. Hem sevdiğimiz
insanların mutlu olması bizi de mutlu etmez mi? Lütfen biraz daha mutlu olur
musun Behçet Abi.
Bazı zamanlar kendimizi unutuyoruz, bir amacımız var mı bunu
sorgulama ihtiyacı olmadan akıntıya kaptırmış gidiyoruz. “Neden?” sorusunu ne
kadar az sorarsak o kadar çok mutlu olacağız diye mi hissediyoruz sanki.”Nasıl?”.
Dur! Mutlu olmak nihai amacımız mı? Cevabını bilemeyeceğimiz soruları sormayı
ne çok hevesliyiz.
Diyaloglarımız kesintili, sanki paralel evrenlerde yapılan
monologlar. Sık sık düşüncelere dalmak en büyük hobimiz. Fakat bu özellikle
doğu toplumlarında iyi karşılanan bir değil, bu batı toplumlarında da iyi
karşılanan bir şey değil. Bu durum başlı başına hoş bir şey değil. Tam
hayallerden hayaller beğenirken metalik bir ses:
-Dostum fazla derine inme vurgun yersin.
-Vurgun mu? Hangi banka soyulacak yine.
-Seni hayta çocuk hiç uzlaşmayacaksın doğayla değil mi?
-İnsanlarla uzlaşsam yetecek gibi sanki.
-Doğayla uzlaşamadan mı?
-Abi o zaman çek git köyüne, nedir bu doğa da doğa.
-Kolay değil.
-O zaman doğa moğa deyip durma bana. Çakılıp kalmışsın
betonların arasına nereye gidebiliyorsun.
-Kolay değil gidemem köye.
-Nedenmiş o? Tutan mı var?
-Ne betonu dostum, biz zaten köyde değil miyiz şuan? Bir
yerde olan oraya nasıl gidebilir?
-Köyde miyiz biz?
-En azından bedenimiz.
-Hakikaten nerdeyim ben?