Pazartesi, Aralık 30, 2013

Bu Bir Şiir Değildir! Bu Bir İsyandır

gökyüzüne salınan beyaz güvercinler nereye gider?
bir kediye mi yem olur, bir atmacaya mı?
bir kuşun kafese mecbur olması ne demektir anlayabiliyor musunuz?
bir özgürlüğün, en büyük mahkumiyet olması ne demektir farkında mısınız?
söz konusu eylem "barış" adı altında saniyeler içinde yapılırken
daha önce belki de uçmaya hiçte alışkın olmayan o kuşlar ne yapar?
Bizler, gösteriş meraklıları, kitaplara kapak koyup, onu kaplayanlar
frenk tabiriyle "şovmenler"
hiç ardını düşünüyor muyuz olayların?
ya özgür bıraktıklarımız bize muhtaçsa...
ya tek başına yapar dediklerimiz bizsiz bir hiçse...
o an için çevremize barışı ve özgürlüğü takdis ederken
güvercinlerle hiç göze göze geldik mi?
Lütfen!
Gidin bir hayvan besleyin, onlarla iletişim kurun.
sonra kafese alışmış, insana alışmış bir hayvanı serbest bırakın
gidebilir mi uzaklara?

iki beyaz güvercin aldım, bir kümeste bir hafta beklettim
şimdi kümesin kapısı açık,
gündüz gidiyorlar
akşam oldu mu geliyorlar
farkında değiller
artık onlarda bana mahkumlar
hem de bir haftada!
merhamet duygusu uyanmadan olmaz
bir de kedim var
hepsi yan yana
ne güzel değil mi?
her sabah onları sevmeden ne kadar uzağa gidebilirim?
Hayvanı sevmeyen, onu öteleyen, ondan kaçan, insanı sevebilir mi?
bugün çok sinirliyim.
caretta carettanın ayağına taş bağlayıp denize atan vicdansızlara
Allah size hidayet versin!

Pazar, Aralık 22, 2013

Devrik Benlikten Krallığa Yakarış

müjde isteriz,
ey varlığı hiçler!
yokluğun sahibi "gam" vaad ediyor işte
kan ter alınlara
terler ki
iblisî hevesin pınarı
her damlasında bin bela
dalgalarındaysa nazar saklı
fırtınalı bakışları ıslaklığı
işte
nereye gidiyor kaptan, acemi leventleriyle
bulutlu havalarda görünmüyordu demirkazık
oysa
ne deseler durmuyor gözyaşı
hiç durmadan gitmek isteyen zamanla kardeş gibi
sonra
keşfedilmemiş heyecanıyla Amerikaların
bilinmeyen yönlerin göz alıcığında
dijital dümenleriyle hızlanırken gemiler
birden yapay limanların korunaklığına terk edişi kendilerini
ve
saklanan tüketim toplumu gönüllüleri
hiberne mi ediyor duyguları can ve hıraş
hem kendi topuğuna sıkıyor diyorlar!
teknoloji bu!
kurşun geçirmez topukluk giyiyormuş düşünceler
düşünceler işte "hak" verir kendine
meseldir maziden
anlatacak söz azdır insanın kendisine
üstad!
yalnız olmak
devrik kralın sadık tebası kalmak sahrada

Çarşamba, Aralık 18, 2013

Kuzey-Güney Ve Dünyanın Alışılagelmiş Kutuplarının Direnci

uzun zaman olur ki
hatıralar
bir deve yükü yavaşlığında ilerler
birden
üşüyen kuzeyliler
kilometreler binlerce olsa da merak edilir
bir çift gözse geçmişin takibinde
fark eder kader
gülümser
yalnız kalan güneyliler
tarihe sarılır

bir kahve falının en demli yeri
birbirine uzanamayan iki elin dramı
parlayan gözleriyse bir sabah serinliğinde
büyük boy bavulun bıktırıcı ağırlığında
zamanı yüklenir gider
bir tek kalpse geçmişin takibinde
ne zaman yalnız kalsa
üşüyen kuzeyliler
hep aynı sözleri okur
"veleddalin Amin"

aylar değişir
mevsim mayıs olur
kahkahalar ve çiçekler
uyanmışlığında bir aylağın emir kulu
vazgeçer güneyliler
bilinir
üşüyen kuzeyliler
baharı geç görür




Cumartesi, Aralık 14, 2013

Vav Ve Sin

beklerken bir düşünce başında
ince duygular
biriken duyguların selleri olsa
içi boşaltılmış yürekler
yakışan ilmin bilgisi olsa
ve
şimdi yakınlar
gerçekte bizim olsa
ah!

yuğururken belirsiz hayalleri
sıkılan canlar
bir doğumun sancısı olsa
namütenahi gayretler
ölümün çaresi olsa
ve
şimdi lokmanlar
gerçekte derman olsa
ah!




Pazartesi, Aralık 02, 2013

Eski Zaman Olur ki

Uzun zaman oldu ne yazabiliyor, ne düşünebiliyorum, hayatın akıcılığı ve yorgunluğuna kendimi terk etmiş debelenip gidiyorum. Bugün düşündüm, hikaye yazmayalı 4 sene olmuş, deneme yazmayalı yine hemen hemen aynı süre. Her şeyin, en çokta insanın kendi kalabalığının kendini terk edişi ve mutlak yalnızlığa doğru atılan her adımın bir anlamı olmalı. Bu yaşlar böyle geçiyor demek ki, 28 yıl ve 2 ay. Saatimin canhıraş ilerleyişi ve benim durduramayışım. Gerçi Einstein zaman ilerlemez diyor ama olsun. Bir zamanlar, çok eski değil bir 4-5 sene önce, "ne çok acı" var der, dertsiz başımızca acılar icat eder, acı çektikçe hayatını anlayabileceğimiz mukabilinden hareketli benliğimizde suni acılar üretir ve bundan mazoşist bir zevk alırdık. Şimdi o cümleler bitti. Bizden geriye acı bile çekemeyen, cümlelerde yaşayan bir çeşit yarı insani varlıklar türedi. Hayata ve doğaya entegre olamayan her insanın ve hayata ve doğaya entegre olmayı başarabilen her insanın sonu aynıdır oysa: toprak. Şimdi karamsarlığa gerek yok, karamsarlık eğer ölüm olmasaydı üzerinde konuşulabilecek bir mevzu olurdu. Ve ölümden, karamsarlıktan, kötüden yana konuşmak çok kolaydır. Biz hep kolaya kaçtık, hadi şimdi kolaysa bir mizah yaz ama kara olmasın bir zahmet, kolay mı? Gülmek zor eylem ama en zoru güldürebilmek. Her neyse zaten konumuzun bunla alakası da yok, maksat bir şeyler karalamak olsun işte. Gözüme eski bir ajandamda takılan 3-4 dörtlüğüm takıldı, amacım zaten onları yazmaktı, bu kadar şeye neden saçmaladıysam. Şimdi şiirler:
1-
Kah kalpten kalkar, kah kahkalara karışır,
Yek yola yollanır, yek yumuşak yüreğe yaslanır,
Ah! ahlar aşar, ah! abdallar anlar,
Saf niyete kara çalar, saf sebebi aşktan sanar.

2-
Biraz ders olsun hayat,
Hiç çıkılmayan teneffüslere
Duraksamadan akınca ömür
İnsan ancak mezarda soluklanır

Perşembe, Ağustos 08, 2013

Öğütülmüşlere


anlam kovalayan
doğru nehirler
iyi değirmenlere akarlar
öğütürler güzelce cümleleri
bir hayat damıtıverirler
balık sırtı keskinliğinde
sonra gümüş işlemeli bir bohça
içinde bir sürü hayal, nime nime olmuş
taşınırken bilinmeyen pazarlara
alınır bir fakirin gurur sahipliğine
derken
tanrı ateşle korkutur
kelimeleri, hayalleri ve tüm öğütülmüşleri
ve
fırınların samimiyeti her çağda tartışmasızdır
pişirirler, yakarlar...
oysa her şeyi bilir, çok azını anlar
tüm olanlara ve olacaklara rağbet eden
insanlar
yani
yerin üstündekiler ve yerin altındakiler
aynı hikayeyi anlatırlar
bir ateşin yakıcılığı ve bir değirmenin öğütücülüğü.






Pazar, Ağustos 04, 2013

Anlat

Yalnız adamlar
Yalnız kadınlar
Mürekkebi kurumamış bir hikayenin
Tozlu raflarda saklanışı
İhanet! Harflerin kelimelere yakarışı
bildim
kırkında şiire başlayan adam duygusuzdur

Bir ileri
Bir geri
Çaresizliği, sysphosa olan benzerliği
Yazılmamış defterleri kaderin
Bir gerekliliktir
Aman! ezberlenen sözlerin unutulması
öğrendim
bilinmese de gerçek, meryeme kocası sorulmaz

Tek kalanlar
Tek gidenler
hissettirebilir acısını misafir duyguların
Uğraş! boş duyguların tarifi
farkettim
sokak lambasının altında yıldızlar görünmez

Çok söyleyenler
Çok duyanlar
Anlatır uykusunu baykuşların
Büyüyen hayallerin ilizyonu
irkil! who am i?
üzgünüm
beşyüzbin kelime de olsa sözlük şiveli konuşmaz